Sövmeyi, çirkin söz söylemeyi, kötü lakap takmayı ve Müslüman kardeşini hor görmeyi yasaklardı.20
62. Kimseyi ne yüzüne karşı ne de arkasından zemmetmez; kötülemez, kusurlarını araştırmaz ve ayıplamazdı.21
63. İnsanlar hakkında iyi zanda (hüsn-ü zan) bulunur ve ashabına iyi niyetli olmayı tavsiye ederdi.22
64. Tecessüsü yani başkalarının bilinmesinden hoşlanmadığı gizli durumları, kusurları araştırmayı ve sûi zannı yani sebepsiz ve dayanaksız bir şekilde başkasını suçlamayı yasaklardı.23
65. Kimsenin gıybetini yapmaz, dedikodudan nefret eder ve koğuculuğu yani söz getirip götürmeyi yasaklardı.24
66. Yalan söylemeye çok kızardı ve yalanı münafıklık alâmet olarak sayardı.25 “Müslüman yalan söylemez” sözünü sık sık tekrar eder,26 doğruluğun cennete, yalanın ise cehenneme götüreceğini haber verirdi.27
67. Kin beslemeyi, düşmanlık yapmayı,28 hased etmeyi yani birisinin sahip olduğu imkanların kendine geçmesini ve kıskanılan kişinin bu imkanlardan mahrum kalmasını istemeyi yasaklardı.29
68. Kibirlenip böbürlenmeyi yani kendini üstün görmeyi, bu duygularla başkalarını aşağılamayı yasaklar ve kibirli olanları cehennemle tehdid ederdi.30
69. İsraf’ı; saçıp savurmayı ve cimriliği yasaklardı.31
70. Sihri [Sihir, düğümlere üflemek suretiyle faydalıyı elde edip, zararlı olanı uzaklaştırmak, bir şeyi hakikatinden bir başka şeye çevirmektir.] ve kâhinliği yasaklardı [Kehânet, gaybı bilme iddiasıdır yani gelecek, olacak şeylerle ilgili haber verme, sırları bilme iddiasında bulunmadır. Bu işle uğraşanlara kâhin denir. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim bir arrâfa (kâhine) gelir, bir şeyler sorar ve söylediklerine de inanırsa, kırk gün namazı kabul edilmez (kırk gün boyunca kıldığı namazların sevabından mahrum kalır)” (Müslim, Selam, 125).] Kimi rivayetlerde ise, kâhini tasdik küfre düşmeye sebeb teşkil etmektedir (Canan, a.g.e., VII, 193).] ve sihir yapmayı yedi büyük günahtan biri sayardı.32
71. Erkeklerin kadınlara, kadınların da erkeklere benzeyecek tavır ve hareketlerden kaçınmalarını emrederdi.33
72. Altın yüzük takmanın erkeklere haram olduğunu söyler ve erkekler için, altın yüzük takmayı ateşten bir koru elinde bulundurmaya benzetirdi.34
73. Hakka itiraz edilmesi ve hakkın çiğnenmesi dışında asla öfkelenmez ve intikam almazdı. Allah’ın emirleri çiğnenip, yasakladıkları hiçe sayıldığı takdirde Allah için kızar ve intikam alırdı. Hak yerini buluncaya kadar da hiçbir şey o kızgınlığını gideremezdi.35
74. İnsanlara yumuşak davranırdı.36 Fakat yeri geldiğinde; özellikle savaşlarda ve Allah yolunda kendisi ile mücadele edildiğinde korkusuz bir yiğit olurdu.37
75. Hayatı boyunca hep samimi idi; gönlünde olmayan hiçbir şeyi söylemez, bizzat yapmadığı bir işi başkalarına emretmezdi.38
76. İyiliği teşvik eder; över ve desteklerdi. Kötülüğü ve günah olanı ise zemmeder; ayıplar ve ondan uzak dururdu. [Hz. Peygamber (s.a.v.): “İyilik, nefsin kendisine ısındığı, kalbin huzura erdiği şeydir ve de ahlâkın güzel olmasıdır. Günah ise, kalbi, nefsi ve vicdanı rahatsız eden, tırmalayan ve insanların duyup öğrenmesinden hoşlanmadığın şeydir” buyurmuşlardır. (Müslim, Birr, 5;Tirmizî, Zühd, 52; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 162, 227) ]
77. İnsanları dış görünüşlerine, cinsiyetlerine, ırklarına, makam ve mevkilerine göre değil; iman, ahlâk ve davranışlarına göre değerlendirirdi.39
78. Hak etmeyen, değersiz kişilere övücü sözler söylemediği gibi çirkin sözler de sarf etmezdi.40
79. Riyâ’yı, ikiyüzlülüğü, gösterişi ve dalkavukluğu yani çıkar sağlamak için aşırı saygıyı yasaklardı.41
b. Örnek Kişiliği
80. Hevâsından ve keyfinden asla konuşmazdı.42
81. Hiçbir zaman doğruluktan ayrılmaz; dost düşman herkesin güvenini kazanırdı.43
82. Bütün gayesi ve nazarında en kıymetli olanı, sadece, insanlığı düştüğü karanlıktan çıkartıp saadete ve mutluluğa yani İslâm’a ulaştırmaktı.44
83. Cahiliye döneminde bile -Peygamber olmadan önce de- hiçbir puta tapmamıştı.45
84. Hayatında -Peygamberlikten önce de- hiç içki içmemişti.46
85. Karşısındakine güven veren bir kişiliği vardı.47
86. Boşa vakit geçirmezdi. Yani gerekli olmayan, lüzumsuz şeylerle vaktini harcamazdı.48
87. Dilini boş sözlerle meşgul etmez; sevâbını umduğu meseleler dışında konuşmazdı. Bazen uzun süre sükût ettiği görülürdü ve “İnsanın günahlarının çoğu dilinden dolayıdır” buyururdu.49
88. Hiçbir şeyi zemmetmez; ayıplamaz ve beğenmezlik yapmazdı.50
89. Her işinde orta yolu takip ederdi ve hiçbir konuda aşırılığı kabul etmezdi.51
90. Ashabına, bütün işlerinde istihâre yapmalarını öğretir ve tavsiye ederdi.52 [İstihâre, Allâh’tan hayır talep etmektir. Yani yapılacak bir işin iyi mi, kötü mü olduğunu, yahut o işi hemen mi, yoksa bir müddet sonra mı yapmanın daha iyi netice vereceğini anlamak ve kalbin o meseleye yatışmasını Allâh’tan dilemek ve istemektir. Hayırlı veya hayırsız olduğu kesin olarak bilinen konularda istihâreye gerek kalmaz. Bunun içindir ki, istihâre, iyiliği veya kötülüğü anlaşılamayan bir iş hakkında söz konusu olur. Mesela, hacca gitsem mi, namaza başlasam mı, sadaka versem mi… vs. gibi konularda istihâre yapılmaz. Nitekim bunların doğruluğu ve hayırlı olduğu istihâresiz de bilinmektedir. Bununla birlikte hadiste geçen “her iş” tâbiri, mübah olan işleri kapsamaktadır. Farz, vâcip, sünnet, haram, mekruh gibi işler için “yapayım mı, yapmayayım mı?” gibi bir seçim hakkı yoktur (Buhârî, Da’avât, 48; Teheccüd, 25; Tevhîd, 10; Ebu Dâvud, Salât, 366; Tirmizî, Salât, 394; Nesâî, Nikâh, 27; İbnu Mâce, İkâmet, 188; Canan, a.g.e., IX, 31) ]
91. İki şey arasında muhayyer bırakılınca, günah olmadığı sürece, mutlaka kolay olanı tercih ederdi. Günah olursa da, ondan herkesten fazla uzak dururdu.53
92. Vefakar insandı; aradan yıllar geçse de kendisine yapılan iyiliği unutmaz, iyilik sahiplerini takdirle anar, onların hal hatırlarını sorardı ve her fırsatta daha fazlasıyla onlara karşılık verirdi.54
93. İyimser olmayı severdi ve ilk gördüğü, birden bire karşılaştığı şeyleri hayra yorardı.55
94. Kötümserliği, uğursuzluğu kabul etmezdi ve “İslâm’da uğursuzluk yoktur” buyururdu